Türkiye satın alma gücünde Avrupa’ya yaklaşırken, vatandaş uzaklaşıyor

Türkiye’de ve Avrupa’da yaşayan bireylerin refah düzeylerinin karşılaştırıldığı tartışmalarda fikir ayrılığı genelde iki bölgedeki fiyatlara dair farklı algılardan kaynaklanıyor. Türkiye’deki duruma olumlu bakanlar Avrupa’da mal ve hizmet fiyatlarının çok daha yüksek olduğunu iddia ederken, olumsuz bakanlar kimi ürünlerin Türkiye’de Avrupa’dan daha bile pahalı olmasına vurgu yapıyorlar.

Bodrum’da iki gece tatil fiyatına bir Yunan adasında tüm masraflar dahil bir hafta kalınabilmesi, Beylikdüzü’nde bir 3+1 daire fiyatına Fransa’da şato alınabilmesi, Almanya’da 4 ay dönercilik yaparak alınan otomobilin burada 4 yıl yemeden içmeden çalışarak dahi alınamaması haklı olarak insanların canını sıkıyor.

TL’nin değer kaybıyla gelen satın alma güçsüzlüğü verilere nasıl yansıyor?

Avrupa Birliği ve yakın ilişki içinde olduğu ülkeler için resmi istatistikler yayınlayan Avrupa Birliği İstatistik Ofisi Eurostat’in hesapladığı, satın alma gücü paritesine (SAGP) dayalı veriler bu tartışmaları daha sağlıklı bir zemine oturtacak nitelikte. Her yıl yayınlanan bu istatistikler hem ülkelerarası fiyat düzeyi farklarını, hem de bu fiyat düzeylerinin hesaba katılması ile ortaya çıkan bireysel refah ölçütü değerlerini içeriyor.

Geçtiğimiz günlerde TÜİK tarafından yayınlanan SAGP’ye dayalı 2022 yılı verilerine göre Türkiye’nin kişi başına gayrisafi yurt içi hasıla endeks değeri 67, yani tanım gereği 100 endeks değerine sahip olan Avrupa Birliği ortalamasının 33 puan altında. Vatandaşlar için devlet ve kâr amacı gütmeyen kuruluşlar tarafından yapılan harcamaları (eğitim, sağlık, vb.) da dikkate alan, alternatif bir refah ölçütü olan ‘fiili bireysel tüketim’de ise daha iyi durumdayız. Türkiye’nin 2022 yılı için hesaplanan kişi başına fiili bireysel tüketim endeks değeri 77. 

27 AB üyesi, 3 Avrupa Serbest Ticaret Birliği (EFTA) ülkesi (İsviçre, İzlanda ve Norveç), 5 aday ülke (Türkiye, Kuzey Makedonya, Karadağ, Sırbistan ve Arnavutluk) ve 1 potansiyel aday ülkenin (Bosna Hersek) SAGP’ye göre kişi başına GSYH ve fiili bireysel tüketim endeks değerleri.

Kişi başına gayrisafi yurt içi hasıla endeks değerinin 2012 – 2022 dönemindeki gelişimi aşağıdaki grafikte verilmekte. Grafikte yer alan Türkiye’nin kişi başına ‘reel’ GSYH değerleri Türk Lirası cinsinden kişi başına nominal GSYH’nin satın alma gücü paritesinin o yılki değerine bölünmesi ile elde ediliyor. Bu sayıların Avrupa Birliği reel GSYH’sine bölünüp 100 ile çarpılması ile de Türkiye’nin kişi başına GSYH endeks değerleri bulunuyor. Görüldüğü üzere, 2018 ve 2019’daki düşük büyüme oranları ile 50’lere kadar inen endeks değerimiz son 3 yılda tekrar yükselmiş durumda.

Fiyat düzeyinde Avrupa bizi kıskanıyor

AB ortalaması ile Türkiye arasındaki refah düzeyi farkının çok yüksek olmamasının başlıca nedeni Türkiye’deki fiyat düzeyinin Avrupa Birliği ortalamasının epeyce altında olması. Eurostat’in GSYH karşılaştırmaları için yaptığı hesaplamalara göre 2022 yılında Türkiye’nin fiyat düzeyi endeks değeri 43, yani 100 endeks değerine sahip olan Avrupa Birliği ortalamasının yarısından da az.

Bir ülkenin belli bir yıldaki fiyat düzeyi endeks değeri, o yıla ait satın alma gücü paritesinin ortalama döviz kuruna bölünüp 100 ile çarpılmasıyla bulunuyor. Aşağıdaki grafikte görüldüğü üzere 2012 – 2022 döneminde Türk Lirası’nın satın alma gücü paritesi 1,4’ten 7,4’e yükselmiş. Yani 2012’de Avrupa Birliği ülkelerinde ortalama 1 Euro harcayarak satın alınabilen ürün sepeti Türkiye’de 1,2 Türk Lirası’na alınabilirken, 2022’de bu harcama 7,4 liraya çıkmış. Bu artış son yıllardaki yüksek enflasyonun kaçınılmaz bir sonucu. Üstelik, 2023 yılı enflasyonu henüz bu hesaba katılmamış durumda.

Eğer TL’nin satın alma gücü paritesi Euro/TL kuruyla aynı olsaydı, Türkiye’nin fiyat düzeyi endeksi 100 olacaktı. Ancak, incelediğimiz 11 yıllık dönemde Euro/TL kuru satın alma gücü paritesinin üzerinde olduğu ve zaman içinde de fark gittikçe açılmakta olduğu için Türkiye’nin fiyat düzeyi endeksi 2012’deki 60 değerinden 2022’de 43’e inmiş durumda. Yani bir taraftan halkının büyük bölümü yüksek enflasyondan mustaripken, bir taraftan da fiyatlara Euro cinsinden bakıldığında ucuzlama eğiliminde olan bir ülkede yaşıyoruz.

Yüksek büyümenin bedelini vatandaş ödüyor

Eurostat’in yaptığı hesaplamalarda Türkiye için kullandığı mal ve hizmet fiyatlarının ne kadar gerçekçi olduğunu sorgulama imkânımız yok. Ancak Türkiye ekonomisinin 2020 – 2022 döneminde Avrupa Birliği ülkelerine kıyasla yüksek oranda büyümüş olmasının satın alma gücü paritesine göre kişi başına gelir düzeyinin AB ortalamasına yaklaşmasını sağladığı görülüyor. Buna karşılık, hanehalkı tüketiminin düşük faizlerle teşvik edilmesinden de kaynaklanan bu yüksek büyüme performansının, varlık fiyatlarının aşırı yükselmesi ve Türk Lirası’nın büyük değer kaybı gibi yan etkileri de oldu.

Dolayısıyla, kişi başına GSYH endeksinin yükselmiş olması, sıradan vatandaşlar için bir mutluluk ya da övünç kaynağı olmaktan uzak. Zira Türkiye’de konut, otomobil, hatta kaliteli bir cep telefonu sahibi olmanın, marketten hoşumuza giden kırmızı eti veya beyaz peyniri almanın ne kadar zor olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz.

Avrupa’ya bir daha gitmek hayal edilse bile, avunmak istemeyiz böyle bir teselliyle

Türkiye’nin fiyat düzeyi endeks değerinin eskisinden daha düşük olması, aynı zamanda Avrupa Birliği ülkelerindeki fiyatların bizler için artık çok yüksek olması anlamına da geliyor. Çünkü fiyat düzeyi endeksindeki düşüş enflasyonun kontrol altına alınmasından ziyade Türk Lirası’nın değer kaybının bir sonucu. İşte bu yüzden, satın alma gücü paritesine dayalı hesaplar Kapıkule’nin ötesine geçince bir anlam ifade etmiyor. Yükselen kişi başına GSYH endeks değeri, böylesiyle avunmak istemediğimiz bir züğürt tesellisine dönüşüyor. 

Vatandaşların bundan 5-10 yıl önce olduğu gibi yurt dışı seyahatler yapabilmeleri ve çok fazla zorlanmadan kaliteli ürünleri satın alabilmeleri için gelir düzeylerinin vakit çok geç olmadan yükseltilmesi, bunun da Türkiye’yi Euro bazında daha ucuz bir ülke haline getirmeden başarılması gerekiyor. Zira sadece sabit gelirli vatandaşlarımız değil, ekonomi yönetimimiz de ‘dönülmez akşamın ufkunda’ gibi görünüyor.

Cem Başlevent’in tüm yazıları:

1973 İstanbul doğumlu olan Prof. Dr. Cem Başlevent, ekonomi alanındaki yüksek lisans ve doktora derecelerini Boğaziçi Üniversitesi'nde almıştır. 2000-2023 yılları arasında İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde çalışan Başlevent, halen İstanbul Kültür Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Akademik çalışmaları bireylerin işgücüne katılımı, politik tercihleri, yaşam memnuniyeti gibi konuları kapsamaktadır.

Abone Ol :)
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumlar