Son günlerde kolay yoldan para kazanmaya yönelik yeni bir Ponzi şeması örneğine ilişkin haberler manşetlerde yer almaktadır. Bu sistemin örnekleri ülkemizde daha önce defalarca yaşanmış, birileri “kolay para” kazanmış, başka birileri de bu sisteme dahil olmak uyanıklığını gösterdikleri için paralarını “kolayca” kaybetmişlerdir.
Sistemde hiç değişmeyen üç unsur bulunmaktadır:
1. Oyunu kuranlar. Bunların sadece bir kısmı kazanırlar, büyük çoğunluğunun sonu hapishane, yurt dışı veya öbür dünya olmaktadır.
2. “Kolay para” isteyen uyanıklar… Ki bunların çoğunluğu “paralarını kolayca” kaybetmektedir.
3. Genellikle paralarını kaybedenler oyunun sonunda “nerede bu devlet”, “kurtar bizi baba” türünde yakarışlarla yasal veya yasadışı kanallara başvurdukları için enkazdan uyanıkların yatırdıkları paraları kurtarmaya çalışanlar.
Bu oyunda sorgulanması gereken iki temel soru bulunmaktadır.
- “Kolay para” kazanma peşindeki uyanıklar piyasa getirisinin kat kat üstünde gelir elde ettiklerinde bunu toplumun diğer kesimlerinin de faydaya ortak olabilmesi için paylaşmakta mıdır ki “paralarını kolayca” kaybettiklerinde toplum vergileri ile onları kurtarsın? Mesela elden yapılan işlemlere ilişkin vergi ödemekte midirler? Bu tür işlemlerin suç olduğunu bilmemekte midirler? Neden getiri onların, gerçekleşen risk ise vergilerini ödeyen, yasal yollardan şaşmayan insanların olsun ki? Kazanın doğurduğuna inanıyorsanız (veya inanmış gibi yapıyorsanız), öldü denildiğinde de ağlamayacaksınız.
- Neden kolay para peşindeki uyanıklar ayıplanmaz (cezalandırılmaz) da kolay para vaat edenler kötü olur? Her hafta spor tartışma programlarında hakemler yerden yere vurulur ama oscarlık performansları ile hakemleri aldatmaya uğraşan sporcuları kimse yermez. Çünkü aslında büyük çoğunluk fırsatını bulursa bunu yapmak ister. Akla, mantığa, ticarete uygun olmayan işlere girişenler “iyi niyetleri istismar edilmiş” yatırımcılar, kötü olan kişilerse vaatlerini yerine getirmeyen dolandırıcılardır.
İnsan doğası çıkarcı ve kolaycıdır. En az eforla en çok faydayı elde etmek ister. Herkes mutlu olmak, zenginleşmek, gelişmek, ilerlemek ister. Herkes cennete gitmek ister ama onun gereklerini yerine getirecek şekilde yaşamayı veya ölmeyi istemez (hatta başkaları ölsün ben cennete gideyim ister).
Kolay olarak görünen şeyler de işte tam da bu dürtüyü uyaracak şekilde çalışır. Kolay zayıflamak, kolay forma girmek, kolay başarılı olmak, kolay para kazanmak gibi. Yoksa insanlar gayet akıllıdır, piyasa koşullarını, normal getirinin ne olacağını gayet iyi bilir. Seçimlerini de kendi çıkarlarını maksimize edecek şekilde yapmaya uğraşırlar. Çok küçük bir kesim gerçekten aldatılmıştır. Büyük oran kolay para peşinde koşan, büyük risk alan, neyin ne olduğunu (veya olmadığını) gayet iyi bilenlerden oluşur.
Buradan çıkarılması gereken ders kolay diye bir şeyin olmadığıdır. Amaçlarımız doğrultusunda ter dökmek, çalışmak, yılmamak, vazgeçmemek vardır.
Yemenize, içmenize, hareketli olmaya dikkat etmeden sağlıklı bir yaşam yok. Spor salonunda ter dökmeden fit bir beden yok. Günde beş e-posta cevaplayıp, iki toplantı yapıp, üç telefon açıp neden ben bu şirketin genel müdürü değilim diye yakınmak yok. Bütün sömestr derse gelmemek, hiç çalışmamak, sonra finalden önceki üç gün çok çalıştım diye kendiniz kandırmak yok. Arkadaşlıklarda, dostluklarda, aşklarda emek vermeden, çabalamadan, uğraşmadan bir yere gelmek yok. Tüyo aldım, borsada paramı bir haftada katlayacağım yok.
Başarının çalışmadan önce geldiği tek yer sözlüktür. Bunu artık öğrenin!
1972 yılında İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nden mezun olduktan sonra aynı üniversitede Personel Yönetimi alanında yüksek lisans yaptı, akabinde Yeditepe Üniversitesi'nde İngilizce İşletme Doktora programını tamamladı. İnsan Kaynakları Yönetimi alanında çeşitli sektörlerde faaliyet gösteren ulusal ve uluslararası kuruluşlarda 30 yılın üzerinde görev yaptı. Çalışmalarına danışman, akademisyen ve eğitmen olarak devam etmektedir.