Sıcak para ‘fasit daire’den ‘faziletli döngü’ye nasıl geçti?

Son yıllarda ekonomi politikalarında yapılan keskin dönüşlere dair en dikkat çekici noktalardan biri tüm politika değişikliklerinin kamuoyuna çok önemli bir reform olarak sunulması ve iddialı ifadelerle tanımlanmış olmaları. Bu dönüşlerin sayısı arttıkça birbiriyle tezat oluşturan söylemlerin kayıtlara geçmesi de kaçınılmaz oluyor. Bu yazıda ekonomik modellerin kamuoyuna sunulması aşamasında kullanılan terminolojiye dair hatırlatmalar yaparken, üç farklı zaman dilimine odaklanacağız: Kasım 2020 ve hemen sonrası, 2021’in son çeyreği ve halen içinde bulunduğumuz 2023’ün ikinci yarısı.

2020: Ekonomide ve hukukta yeni bir reform dönemi

2018 yılında Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçildikten sonra ekonomi politikalarında ilk önemli değişim Kasım 2020’de yaşanmıştı. Faiz oranlarının düşük tutulduğu bir dönemde Türk Lirası’nın değerini koruyabilmesinin Merkez Bankası’nın döviz rezervlerindeki büyük erime pahasına olduğu ortaya çıktıktan sonra, 7 Kasım 2020 tarihinde para politikasındaki değişikliklerin uygulamaya konması için TCMB Başkanlığı’na Murat Uysal’ın yerine Naci Ağbal atanmıştı. Bunun hemen ardından Hazine ve Maliye Bakanlığı’na da Lütfi Elvan getirilmişti.

Bu görev değişikliklerini takip eden günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan ekonomide ve hukukta yeni bir reform dönemi başlatıldığını, önceliğin enflasyonun tek haneli rakamlara çekilmesi olduğunu açıklamıştı. Ekonomi politikaları fiyat istikrarı, finansal istikrar ve makro ekonomik istikrar olmak üzere 3 sac ayağı üzerinde inşa edilirken, yeni bir istikrar, büyüme ve istihdam odaklı seferberlik başlatılıyordu. Bir başka konuşmada ise “yapısal reformları hızlandırarak, içine hapsedilmeye çalışıldığımız faiz, kur, enflasyon şer üçgenini kırarak üretim ve istihdam merkezli bir sistem kurmakta kararlıyız” deniyor, yani politika faizinin gerçekçi bir şekilde belirlendiği yeni dönem açıkça bir reform dönemi olarak adlandırılıyordu. 

Ancak bundan kısa bir süre sonra TCMB politika faizinin yüzde 19’a çıkarılmasının ardından Ağbal’ın görevine son verildi ve bu dönem beklenmedik şekilde sonra ermiş oldu. (Politika faizinin yıllar içindeki değişimini bu yazıda özetlemiştik.) Başkanın görevden alınmasıyla sonuçlanan süreçte, bazı yayın organlarında banka yönetiminin ülke ekonomisine operasyon çektiği dahi iddia edilmişti. Yani sadece 3 ay önce ‘faiz, kur, enflasyon şer üçgeni’ni kırma çabasının bir parçası olan para politikaları, ülkemizin kötülüğünü isteyen odakların empoze ettiği uygulamalar olarak nitelendirilmişti.

2021: Türkiye Ekonomi Modeli dönemi

Para politikasında 6 ay kadar süren durağan bir dönemden sonra, Eylül 2021’de “faiz sebep, enflasyon neticedir” tezinden yola çıkılarak faiz indirimleri başlatıldı. Yeni faiz politikasının önemli bir ögesi olduğu Türkiye Ekonomi Modeli’nin yatırım, istihdam, üretim ve ihracat odaklı olduğu ve temel amacının da uzun vadede orta gelir tuzağını aşmak olduğu söyleniyordu.

2021’in son aylarında Türk Lirası’ndaki değer kaybı beklenenin çok ötesine geçip, mal ve hizmetlerdeki fiyat artışları vatandaşların canını yakmaya başladıkça, yeni ekonomi modelini rasyonalize etmeye yönelik açıklamalar da sıklaşıyordu. Örneğin, Kasım 2021’deki bir konuşmada tam 19 yıldır yeni modelin hazırlıklarının yapıldığı, artık ülkemiz ekonomisinin kronik hastalıklarını tedavi etme aşamasına geçildiği söylenmişti.

Yeni para politikasının topluma büyük bir planın parçası olarak sunulduğu bir başka konuşma 20 Aralık 2021 akşamında yapıldı. Kur Korumalı Mevduat enstrümanının da duyurulduğu tarihi konuşmanın metninde Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Artık bu ülke yüksek faizle parasına para katanların cenneti olmayacak. Artık bu ülke ithalat cenneti olmayacak” ifadelerini kullanmıştı.

Konuşmadaki dikkat çekici bir diğer ifade “Artık bu ülke sıcak para hülyasıyla avutulup, ekonomisi asıl ihtiyaç duyduğu atılımlardan uzak tutulan bir ülke olmayacak” cümlesiydi.

Aynı günlerde dönemin Hazine ve Maliye Bakanı’nın verdiği bir röportajdaki “Sıcak parayı istemiyoruz. Ne zaman geleceği belli ne zaman gideceği belli değil çünkü. Giderken ne tür tahribatları yapacağını birçok defa gördük” sözleri de Bakan’ın “hayırlı bir model” olarak nitelendirdiği yeni ekonomi modelinin temel yaklaşımı vurguluyordu. Yeni modelde faizler düşük olacak, Türk Lirası’nın değeri suni olarak yüksek tutulmayacak ve böylece yabancıların portföy yatırımlarından risksiz bir şekilde para kazandığı bir ortam sağlanmamış olacaktı. Başlangıçtaki zorlu dönemler aşıldıktan sonra da, kalkınma yolundaki adımlar hızlanacaktı.

Her ne kadar o tabir kullanılmamış olsa da, ülkedeki yüksek faize gelen yabancı yatırımcıların ileri bir aşamada paralarını ülkeden çıkarmaları sonucunda döviz darboğazına girilmesi, Türkiye Ekonomi Modeli’nin uygulayıcıları tarafından, başlangıçtakinden daha olumsuz durumlara yol açan bir silsile, yani bir ‘fasit daire’ (İngilizcesi “vicious circle/cycle”) olarak görülüyordu. 

Yeni modelin vatandaşa maliyeti

Düşük faizlere dayalı ekonomi modeli 2023 yılının ortasına kadar uygulandı. Aslında sürdürülemez olduğu muhtemelen çok önceden anlaşılmıştı ama seçimlerden önce yapılacak köklü bir politika değişikliğinin olası siyasi maliyeti göze alınmadı. Cumhurbaşkanlığı seçimiyle birlikte bir reform dönemi daha sona ermiş oldu.

Yeni ekonomi modelinin ömrü dolmuştu ama sıradan vatandaşa maliyeti de çok büyük olmuştu. Prof. Asaf Savaş Akat’ın Twitter’da paylaştığı aşağıdaki grafikte görüldüğü üzere, birikmiş parasını 2017 yılının sonunda Türk Lirası mevduat olarak bankaya yatıran bir vatandaş, reel anlamda, 2023 sonbaharı itibarıyla parasının yaklaşık yüzde 50’sini kaybetmiş durumda ve bu kaybın tamamı 2021 yılının son çeyreğinden sonra gerçekleşmiş. Aynı vatandaşın dolar bazındaki kaybı ise yüzde 65 civarında.

2023: Faziletli döngüye giriş

Seçimden sonra göreve gelen Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in “Türkiye’nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeneği kalmamıştı” sözünü takiben Hafize Gaye Erkan yönetimindeki TCMB’nin 22 Haziran 2023’te yaptığı faiz arttırımıyla ekonomide yeni bir dönem resmen başlamış oldu. Ancak, bu yeni dönemin Beştepe’deki ekonomi kurmayları tarafından bir reform dönemi olarak nitelendirildiğini ortaya koyan sözler duymamız için 5 ay beklemek gerekti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir yurtdışı gezisinden dönerken yaptığı ve uygulanan dezenflasyon programıyla Türk Lirası’nın reel olarak değer kazanma ihtimalinin yüksek olduğunu belirttiği açıklamasının en dikkat çekici bölümü yazılı basına şu şekilde yansıdı:

“Önümüzdeki dönemde biz uyguladığımız sağlıklı politikalar ve yapısal reformlarla yatırımcı güvenini kazanacağız, halen de kazanıyoruz. Bu güven fon akışını tetikleyecek. Fon akışı lirada reel değerlemeye sebep olacak. Bu da dezenflasyonu hızlandıracak, büyümenin aşağı yönlü risklerini sınırlayacak. Neticede hem makul düzeyde büyüyeceğiz, hem enflasyon düşecek bu koşullarda. Yani faziletli bir döngüye gireceğiz inşallah.”

Cumhurbaşkanı’nın İngilizce’de başlangıçtakinden daha olumlu durumlara yol açan bir olaylar silsilesi için kullanılan ‘virtuous cycle’ tabirini uçaktaki sohbet esnasında spontane bir şekilde ‘faziletli döngü’ olarak tercüme etmiş olma ihtimali oldukça düşük olduğuna göre, bu önceden planlanmış ve özellikle yapılmış bir ekonomi programına destek açıklamasıydı. (Aslında o İngilizce tabiri Mahfi Eğilmez’in burada yaptığı gibi ‘verimli döngü’ olarak tercüme etmek daha doğru olurdu.)

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın uçakta yaptığı açıklamada kullandığı ‘faziletli döngü’ tabiri medyanın da dikkatinden kaçmadı.

Açıklamanın şaşırtıcı olan tarafı ise TL’nin ülkeye para girişi sonucunda değer kazanmasının ve bunun da dezenflasyona katkı yapmasının ‘faziletli bir döngü’nün bir parçası olarak görülmesiydi. Şaşırtıcıydı, zira burada iki yıl önce çok iddialı bir şekilde lanse edilen ekonomi modeliyle belirgin bir zıtlık içeren bir yaklaşım söz konusuydu. Neredeyse tüm kötülüklerin kaynağı olarak görülen yabancı fon akımları, ekonominin düzlüğe çıkması için yine etkili bir çare olarak görülmeye başlanmıştı.

Ekonomi politikalarındaki keskin dönüşleri özetlerken ‘fasit daire’ ve ‘faziletli/verimli döngü’ tabirlerini kullandık. Aslında Türkçe’de daha sık kullanılan ve dönüp dolaşıp aynı noktaya gelinen ve bir sonuç vermeyen düşünce veya olaylar silsilesi anlamına gelen ‘kısır döngü’ tabiri de var. Görebildiğim kadarıyla İngilizce’de genelde ‘unfruitful cycle’ olarak geçiyor.

Ekonomide son yıllarda yaşadığımız sancılı süreçlerin ve keskin dönüşlerin bu tabirlerden en çok hangisine uyduğunun yorumunu okuyuculara bırakıyorum.

Cem Başlevent’in tüm yazıları

1973 İstanbul doğumlu olan Prof. Dr. Cem Başlevent, ekonomi alanındaki yüksek lisans ve doktora derecelerini Boğaziçi Üniversitesi'nde almıştır. 2000-2023 yılları arasında İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde çalışan Başlevent, halen İstanbul Kültür Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Akademik çalışmaları bireylerin işgücüne katılımı, politik tercihleri, yaşam memnuniyeti gibi konuları kapsamaktadır.

Abone Ol :)
Bildir
guest
0 Yorum
Eski
Yeni Oy
Inline Feedbacks
Tüm yorumlar
Search