Türkiye’nin en büyük sorunlarından birisi uzlaşının olmamasıdır diyebiliriz. Farklı fikirlerde dahi olsak, ortak bir zeminde hareket etme kültürünü edinmemiz gerekiyor.
Siyasette bunu ‘kutuplaşma’ olarak görebiliyoruz.
12 Eylül‘e giden yolda en büyük kırılmalardan birisi Abdi İpekçi cinayeti olmuştur.
O dönem sokak çatışmaları, cinayetler almış başını gidiyordu. Ülkede huzursuzluk ve endişe had safhaya ulaşmıştı. Sorunu çözecek siyasetçiler ise resmen kanlı bıçaklıydı. İktidar ve muhalefet bir cumhurbaşkanı seçemeyecek kadar birbirine düşman olmuşlardı.
Milliyet gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi, Bülent Ecevit ve Süleyman Demirel başta olmak üzere siyasetçileri bir araya getirmek için büyük çaba sarf ediyordu. Bunda da büyük yol almıştı.
Halkın büyük saygı gösterdiği İpekçi’den beklenti büyüktü.
Ama İpekçi bunu başaramadan katledildi.
İpekçi döneminde çalışmış meslek büyüklerimle konuştuğumda hepsi aynı şeyi söylüyordu. İpekçi öldürülmeseydi siyasette uzlaşıyı sağlayacak, belki de darbe olmayacaktı.
Yönetmenliğini rahmetli Oğuzhan Tercan‘ın yaptığı 1991 yapımı Uzlaşma isimli filmde, Abdi İpekçi suikastı ve darbe öncesi dönem çok başarılı bir şekilde anlatılıyor.
Halil Ergün, Nur Sürer, Berhan Şimşek ve Salih Kalyon gibi usta isimler filmde rol alıyor.
İzlemeyenlere şiddetle tavsiye ederim.
Ekonomide kutuplaşma yaşanıyor
Tarihimizde hoş olmayan bir olayı neden anlattım?
Biz uzlaşamazsak bölünüyoruz. Hep kaybeden bir toplum oluyoruz.
Sadece siyasette değil, ekonomide de maalesef bunu yaşıyoruz.
Merkez Bankamızın para politikaları, kredi paketleri, teşvikler, sektörel ayrıcalıklar vs. bir konsensüs (görüş birliği) içinde ele alınamıyor.
Bireysel çıkarlar, toplumsal çıkarların önüne geçiyor.
Tekstil sektöründe bunu yaşıyoruz. (Önümüzdeki yazılarda oradaki vahim durumu ayrıntılarıyla ele alacağım)
***
Gelelim yazımızın esas konusuna…
Çok kırılgan bir ekonomiye sahibiz. Jeopolitik gelişmeler, petrol ve doğalgaz fiyatları, emtia piyasaları, ABD ve AB merkez bankalarının para politikaları doğrudan bizi etkiliyor.
Eğitimle ve üreterek zenginleşeceğiz, başka bir çaremiz yok.
Yer altı ve yer üstü kaynaklarımızı en verimli şekilde, çevreye zarar vermeden kullanmalıyız.
Burada yer altı zenginliği denilince ilk akla gelenler elbette petrol, doğalgaz ve altın oluyor.
Ancak bizim bunlar kadar değerli başka kaynaklarımız var.
Krom, demir, kobalt, çinko gibi kaynakların olduğu ‘dördüncü grup‘ madenler…
Madendeki olumsuz algılar doğru mu?
Ama ülkede maden denilince akla hep kazalar ve çevreye verdiği zararlar geliyor.
Bunlar ne kadar doğru?
Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Maden Sektör Kurulu Başkanı ve İstanbul Maden İhracatçıları Birliği (İMİB) Yönetim Kurulu Başkanı Rüstem Çetinkaya, madenciliğin çevreci bir şekilde yapılabileceğini uzun süreden bu yana kamuoyuna duyurmaya çalışıyor.
Rüstem Bey’i yaklaşık 10 yıldır tanırım. Hatta kendisine bu çalışmaları çevre örgütleri ile birlikte yürütün diye söyleyen kişilerden birisiyim.
Çünkü, yeni bir maden sahası kamuoyunun gündemine geldiğinde tartışmalar da beraberinde başlıyor.
Rant uğruna doğa katlediliyor yorumları yapılıyor. Çevreci örgütlerimiz bu konuda hızlı reaksiyon alıyorlar.
Bunlardan birisi de Türkiye Erozyonla Mücadele Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı, yani TEMA.
Rüstem Bey, TEMA’ya ulaştığını ancak yanıt alamadığını söyledi.
TEMA önemli çalışmalara imza attı
Çok değerli bir vakfımız olan TEMA’nın çalışmalarını yıllardır yakından takip ediyorum. TEMA gönüllüleri Anadolu’da, Trakya’da canla başla çalışıyorlar.
Bir örnek vereyim…
Kırklareli’nde, Karaman’da verimli tarım arazileri termik santraller için kurban edilecekti. TEMA çok önemli bir proje yürüttü ve bu konuda kamu nezdinde farkındalığı artırdı.
Ben de bu iki bölgeye gidip incelemeler yaptım. Köylülerle ve yerel yönetimlerle konuştum.
Sonuçta bu projelerden vazgeçildi.
***
Şimdi ise maden konusunda maalesef bir konsensüs oluşmuyor. Çok gereksiz bir kutuplaşma söz konusu.
Rüstem Bey’in açıklamalarının ardından TEMA Vakfı Başkanı Deniz Ataç‘ı aradım ancak telefonumu açmadı. Daha sonra arayacağım diye mesaj attı fakat dönüş yapmadı.
TEMA’ya sektördeki 17 dernekle açık bir mektup ilettiklerini söyleyen Rüstem Çetinkaya, açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
“Bugüne kadar doğru bilinen yanlışları ve eleştirileri gidermek için her fırsatta bilgi paylaşımına açık olduğumuzu söyledik. Ancak aldığımız tek yanıt, madenlerle ilgili bir bilgi alışverişine gerek olmadığı ve altın, gümüş, krom, çinko, alüminyum, kurşun, bakır, nikel, kobalt, grafit, demir cevherini kapsayan dördüncü grup madencilik faaliyetlerinin her ne şart olursa olsun durdurulması gerektiği oldu. Bugün insan hakları ve iklim değişikliğini korumak adına yapılan faaliyetlerde örnek olarak gösterilen Kuzey Avrupa ülkeleri, en çok madencilik teknolojisi üreten ülkeler.
Yurt dışına bağımlılık riski büyüyor
Biz de madencilikte bu adımı atmazsak 2050 yılına geldiğimizde petrole değil, madene bağımlı hale geliriz. Temiz enerjiye geçişte en çok ihtiyacınız olan dördüncü grup madenler. Kurumlar ya da bireyler endişe duyuyor olabilir. İletişim ve gerekli denetimler artırılsın ki iyi ve kötü madencilik birbirinden ayrılsın.”
***
Geleceğimiz, iktisadi bağımsızlığımız için madenler olmazsa olmazımız. Çevreci bir üretimle bunları kullanmak mümkün. TEMA’ya burada büyük bir görev düşüyor. Maden sektörü temsilcileri ile bir araya gelerek, bilim insanlarımızın da incelemeleri ile bu sorunun çözülmesi gerekiyor.
Çetinkaya, “TEMA Vakfı başta olmak üzere tüm kurumlarla bir masa etrafında uzlaşmasak da muhakkak konuşabileceğimizi, en az onlar kadar çevreci olduğumuzu izah etmeyi sürekli dile getirdik. Endişeleri gidermek ve doğru bilgileri paylaşabileceğimize inandığımız için bir araya gelmek istiyoruz. Herhangi bir STK ile ya da akademisyenlerle istenilen her zamanda, her yerde ve her şartta bir araya gelmeye hazırız, bu açık teklifimizdir” diyor.
***
Deniz Hanım geri dönüş yaparsa sayfalarımız elbette onun için de sonuna kadar açık.
Yazının başında anlattığım olayları hatırlatarak diyorum ki, “Uzlaşı ile bir oluruz. Konuşmazsak kaybederiz.”
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden mezun oldu. Öğrenciyken, Cumhuriyet gazetesinde mesleğe başladı. İnsan hayatına dair haberler yaptı, fotoğraflar çekti. Bir dönem Avustralya'da gazetecilik yaptı. Türkiye'ye döndükten sonra Referans gazetesinde ekonomi gazeteciliğine adım attı. Küresel ekonomi, tarım, enerji, çevre ve reel sektör üzerine çalıştı. Daha sonra Dünya gazetesine geçti ve burada 3 yıldan fazla dış ticaret editörlüğü ve yazarlığı yaptı. Yeni Yüzyıl gazetesinin yeniden kuruluşunda ekonomi şefi olarak görev aldı ancak zayıf kurumsal yapı nedeniyle 3 ay sonra istifa edip Sözcü gazetesine geçti. Yaklaşık 8 yıl Sözcü’de muhabir, editör ve ekonomi müdür yardımcısı olarak görev yaptı. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Ekonomi Gazetecileri Derneği (EGD) üyesi.
- Taylan Büyükşahinhttps://www.tclira.com/author/taylan/
- Taylan Büyükşahinhttps://www.tclira.com/author/taylan/
- Taylan Büyükşahinhttps://www.tclira.com/author/taylan/
- Taylan Büyükşahinhttps://www.tclira.com/author/taylan/